SİMYA
Mısır'da uygulanan bir başka gizemli çalışma da simya
alanında kendisini göstermiştir.
Simya: Maddenin gizli prensiplerini bulup maddeye
hükmetmeyi amaçlayan okült bir bilim dalı olarak
tanımlanmaktadır.
Simya isminin kökeni Arapça'daki "El
Kimya" sözcüğüdür Araplar'ın bu ismi kullanmalarının
nedeni isi Mısır'la bağlantılıdır Antik Çağ'da Araplar,
"siyah ülke" anlamına gelen "Khem" sözcüğünü Mısır için
kullanmaktaydılar. Mısırlılar'da gördükleri bu çalışmaya da
bu isimden hareketle türettikleri "El Kimya" ismini
vermişlerdir. Günümüze kadar gelen Kimya isminin kökeni
de bu isimlerle ilgilidir. Günümüz Kimyası'nın doğuşu da tamamen Simya'ya dayanır. Atlantisliler'in Mısır'a geldiği ilk dönemlerde Simya Thot Öğretisi'nin içindeki bir unsurdu.
Sonraları bu tek başına alınmaya başladı. Bu haliyle en son İskenderiye Okulu'nda varlığını sürdürdü. Avrupa'ya ve Arabistan'a buradan yayılmıştır. Ancak o ilk günkü halinden çok şeyler kaybetmiş ve bir hayli yozlaşmış bir şekilde oralara ulaşabilnıiştir. Avrupa'da uzun bir süre büyücülükle eş tutulmuş gizli bir çalışma olarak görülmüştür O dönemlerde Avrupa'daki simyacıların büyük bir bölümü Bakır'ı Altın'a dönüştürme çabası içine girmişlerdi. Ancak orjinal halinden oldukça uzaklaşıldığı için bunda başarıya ulaşmak hiç de
kolay olmuyordu. Hatta neredeyse imkansız bir hale
bürünmüştü. Bu amaçla adına "Filozof Taşı" denilen bir
maddeyi elde etmeye uğraşıyorlardı. Elde etmeye çalıştıkları tüm minerallerin türediği ilk madde cevheri olan filozof taşının iki önemli özelliği vardı. Birinci özelliği maddelerin birbirlerine dönüşümünü sağlaması ikincisi ise ölümsüzlük
sağlamasıydı. Ancak bu tanımlamalar Ezoterik Simya'nın anlaşılamamış, yozlaştırılmış sembollerinden ibaretti.
Mısır'da Thot Öğretisi'nin içinde bir zamanlar varlığını
sürdüren ve buradan da İskenderiye Okuluna taşınan Ezoterik Simya'da asıl amaç maddeleri birbirine dönüştürmek ya da uzun yaşamak değil, aydmlanmayı sağlayan "Şuur Dönüşümü"nü sağlamaktı. İskenderiye Okulu'nda bu dönüşüme "Büyük Eser" anlamına gelen "Ars Magna" ismi
verilmekteydi. Ezoterik Simya ile uğraşan İskenderiyeli
İnisiye Simyagerler için "Filozof Taşı" astral tortuların
tamamiyle ortadan kaldırılmasını ifade eden bir sembolden ibaretti. İnisiye Simyagerler için metalin altına dönüşümü ise, bu astral arınmadan sonra meydana gelen auranın altın renginde ışıldamaya başlamasının bir sembolü konumundaydı. Ölümsüzlük kazanmak ise Dünya Okulu'na tekrar doğma zaruretinin ortadan kalkmasına karşılık gelmekteydi. Avrupa'daki simyagerler, ölümsüzlük sağlayan filozof taşının sıvı haline Abı Hayat ismi vennişlerdi. Ancak bu "su" da, onların bildiği anlamda bir sıvı değildi. Bu su, göksel - spiritüel tesirlere karşılık gelen bir semboldü. Onlar bunu da yanlış anlamışlardı. Orta Çağ'ın simyagerleri işi asıl
amacından öyle bir çıkartmış durumdaydılar ki, tüm bunların
birer ezoterik sembol olduklarını akıllarına bile getirmeden, imkansız bir uğraşın içine kendilerini adeta hapsetmişlerdi.
Bakırı altına çevirerek dünyasal zenginlik kazanına hevesleri gözlerini öyle bir karartmışti ki, bu yoldaki asıl hedef olan arınma ve sadeleşmenin gerçekleştirilmeden madde üzerinde hakimiyet kurulamayacağını hatırlarına bile getiremiyorlardı.
Oysa ki gerçekten de maddeleri birbirine çevirebilmek de
mümkündü...
Altın elde etmek de...
Ama amaç sadece altın
olunca sadeleşme olamıyor, dolayısıyla hedefe
ulaşılamıyordu. Çünkü Tufan Öncesine ait bilgilerden
uzaklaşılmış Demir Çağı'nın yozlaştırıcı etkisi altına girilmiş
durumdaydaydı...
Kaynak: Antik Sırlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder