28 Eylül 2019 Cumartesi

Filistin’de Mısır Yerleşimleri ya da Ticaret Kolonileri (3300-3000)

Mısır Mezopotamya haritası ile ilgili görsel sonucu

Miroschedji’nin kolonileşmenin nihai evresi olarak adlandırdığı dönemde (3400-3100), Güneydoğu Akdeniz kıyılarındaki Mısır kültürel varlığı daha da geniş bir alana yayılır, güneyde Gazze Şeridi ile kuzeyde Tel Aviv bölgesi arasındaki 70 kilometrelik hatta tutunur. Göçmenlerin taşıdığı maddi kültürün yoğunluğu, ortada bir kolonileşme dalgası olduğunu düşündürecek boyuta ulaşmıştır. “Kolon”ların geldiği topraklar, önceden beri yerliler tarafından iskân edilen köylerdir. Buralardaki Mısırlı göçmen varlığının kanıtı, Nil Deltası’na özgü kültürün tipik örnekleri olan çömlekler, paletler ve çakmaktaşından yapılmış aletlerdir. Objelerin sayısı yerleşimden yerleşime farklılık gösterse de, hiçbir köyde yerli maddi kültür topluluğundan daha büyük miktara ulaşmaz. Günümüzde ressamların kullandıklarına benzer biçimde yayvan/düz olan antik Mısır paletleri, yüze ve vücuda tatbik edilecek kozmetik malzemenin ezilip hazırlandığı hafif taşlardan imal edilmiş ev aletleridir; ancak bunlar sonraları mekânı süslemek, bir kişi ya da olayı anmak ve dini törenlere derinlik katmak için kullanılmıştır. Antik paletlerin en meşhuru olan Narmer Paleti, Mısır krallığının kurucusu Narmer’in Aşağı ve Yukarı Mısır’ı birleştirdiği tarihi zaferi öyküler. Kozmetik amaçlara hizmet edemeyecek denli ağır olan palet, ideolojik mesajlarla yüklüdür. Mısır’la özdeşleşen bu objenin Filistin’deki varlığı, Mısırlı kolonların mal takası için Filistin’e yerleştikleri düşüncesini güçlendirmektedir. Mısır kolonileri olduğu sanılan köylerde kolonlar/göçmenler eliyle üretilmiş çömleklerin çeşitlilik gösterdiği de not edilsin: a) doğrudan Mısır’dan getirildiği anlaşılan az sayıda vazo, b) Filistin köylerinde üretilmiş Mısır keramikleri, c) formuyla Mısırlı, süsleme anlayışı bakımından Filistinli olan melez çömlekler. Kolonların yerleştiği topraklarda, bu üçü dışında, tamamen yerli kültüre has çömleklere ve yerli olmakla birlikte Mısır tekniklerinin kullanıldığı keramik örneklerine de rastlanır. Bu son grup ile melez karakterli keramik topluluğu, yerlilerle göçmenler arasındaki karşılıklı etkileşimin kanıtı olarak okunabilir (Miroschedji, 1999: 162-163)

Watrin’in önerdiği kronoloji izlenirse, Mısır-Filistin ilişkilerinin 3. evresinde (3400- 3150: “emissary trading”), Aşağı Mısır’da Maadi kültürü sona erer, Yukarı Mısırlı Naqada II kültürü (3600-3200) Delta boyunca yayılır, hatta Güney Filistin’de etkili olmaya başlar. Bu devirde Mısırlı göçmenler Filistin’de yerleşimler kurmayı sürdürürken, Filistinli tacirgöçmenlerin Mısır’daki uzun süreli ikametleri sona erer (Demand, 2011: 80). Mısır-Filistin ticaretinin daha güçlendiği, Nil Vadisi’ni paylaşan “şef”lerin ya da “ön-kral”ların Filistin’de kendilerini temsil eden tacirlere sahip oldukları ve mal giriş-çıkışını denetlemek üzere Yukarı Mısır’dan Delta’ya memurlar atadıkları Naqada II dönemi’nin bir özelliği de, mezar hediyelerinde somutlaşan statü farklılaşmasıdır. 3500-3400 gibi erken bir çağa tarihlenen Yukarı Mısır’ın Hierakonpolis/Nekhen kentindeki 100 numaralı mezarın üzerine kayıklarla gerçekleştirilen (tören alanı Nil kıyısıdır) bir geçit töreni resmedilmiştir; bu sahne Mısır’da sonraki binyıllarda coşkuyla kutlanan kraliyet festivallerinin prototipi olabilir. Öyleyse, Mısır sanatının tarihi dönemlerde krallık ideolojisini yansıtan temaları, 1. Hanedan’ın doğumundan (3100) 3 yüzyıl önce de mevcuttur. Aynı tarihlere ait bir başka Yukarı Mısır (Abydos) mezarında “kalıtsal (irsî) yönetim” anlayışını yansıtan çömlek desenlerine rastlanır: Sahnenin başkahramanları, hamile bir kadın ile kafasında kuştüyü taşıyan ve elinde topuz tutan bir adamdır. Topuz ve tüy sonraları birer iktidar sembolüne dönüştüğünden, topuzlu adamı sonu krallığa varacak güç merkezileşmesinin ilk figürlerinden biri saymak, kadının da karnında onun halefini taşıdığını öne sürmek mümkündür (Wilkinson, 1999: 27; Koehler, 2010: 37)

Naqada II dönemine tarihlenen (kraliyet ideolojisinin doğmakta olduğunu müjdeleyen) tasvirlerde, önderin doğa-üstü güçleri, fiziki üstünlüğü ve önderlik yeteneği özenle vurgulanır. Doğayı ve düşmanlarını alt etme gücü önderde aranan başlıca niteliklerdir. Tarihi devirlerde kralın görevi Nil’e düzen/huzur/bereket getirip kaosu defetmek idi; Naqada II tasvirlerinden anlaşılıyor ki kralla bütünleşen (ondan beklenen) özelliklerin pek çoğu, ilk kralın zuhurundan da önce (tarihöncesi çağlarda) adım adım tayin edilmişti. Abydos “şefliği”, işte bu ideolojik hazırlık içinde önce yerel krallığa, daha sonra İki Ülke’yi birleştiren erken krallığa dönüşmüş olmalı. Abydos mezarlığı dönüşümün ilk kanıtıdır. 4. binyıl başında az sayıda hediye içeren mütevazı büyüklükteki mezarlar zamanla genişlemiş, mezar hediyeleri çeşitlenmiştir. Binyıl sonuna gelindiğinde, 0-1-2. hanedanlara mensup kralların çoğu bu mezarlıkta yatmaktadır (Koehler, 2010: 37-38).

 Yukarı Mısır yerleşimi Gebelein’de yerel seçkinlere ait olduğu sanılan mezarlardaki (3400) objeler arasında, hasarlı da olsa günümüze ulaşabilen boyalı kumaş parçaları bulunmuştur; kumaş üzerine resmedilen figürlerden biri mızrakla vurulmuş bir hipopotamdır. Hipopotam avının tarihi devirlerde dini bir anlam yüklendiği ve kraliyet ideolojisiyle bağlantılı bir sahne olduğu hesaba katıldığında, Gebelein mezarlarının devlete doğru gidişte önemli bir eşiği temsil ettiği düşünülebilir. Hierakonpolis mezarları ve Gebelein kumaşı üzerindeki resimler, üslup bakımından bunların çağdaşı olan Yukarı Mısır çömleklerindeki bezemelerle paralellik gösterir. Başka deyişle, Mısır-Filistin ticari ilişkilerinin daha da yoğunlaştığı Naqada II (3600-3200), Yukarı Mısır’da “tanrısal kaynaklı kraliyet” ideolojisinin belirmeye başladığı kritik bir geçiş dönemidir (Wilkinson, 1999: 27).

Watrin, emissary trading olarak adlandırdığı evreyi Güney Filistin’in kolonileştirilmesi ile sonuçlanacak sürecin son adımı olarak görür. Buna göre, gerçek anlamda kolonyal dönem (4. evre), 3150-3000 arasını kapsayan Mısır devletleşmesiyle örtüşmektedir. Kolonileşme ile devletleşme arasında paralellik kuran Watrin, kolonyal yayılmayı bir tür emperyal genişleme,
 Mısır devletinin hâkimiyet alanını göçmenler eliyle genişletmesi olarak okuyor. Bu dönemde Filistin’deki Mısır yerleşimlerinin sayısı, Mısır tarzı aletlerden, Mısır mimarisinin tatbik edildiği binalardan ve Mısır yönetsel ideolojisini yansıtan mühür baskılarından izlenebildiği kadarıyla, 20’ye çıkmıştır. Bu yerleşimlere ait arkeolojik kalıntıların başında büyük küpler üzerine nakşedilmiş “serekh”ler, yani erken Mısır krallarının armaları gelir. Bir kap serekh işareti taşıyorsa, içindeki ürün ya krallık adına üretilmiştir ya da krallığa aittir. Çoğu arkeolog, küpleri süsleyen armaları Mısır siyasal otoritesinin Filistin’e dek uzandığının kanıtı olarak görür. Peki, Mısır devletini kuran seçkinler Güney Levant’tan hangi ürünleri niçin talep ediyorlardı? 4. binyıl sonunda Filistin’den Mısır’a giden malların içinde üçü öne çıkar: şarap, bitüm (asfalt, zift) ve zeytinyağı. Mısır’ın erken kralları ile onlara hizmet eden seçkinler, lüks mal takasını denetleyip sürekli büyüyen ekonomiyi merkezileştirebildikleri ölçüde reel güçlerini artıracaklarının farkına varmış olmalılar. Gerçekten, bu dönemde Güney Filistin’de yalnızca Mısırlı göçmenlerin ikamet ettiği “pür Mısır kolonileri" doğmaya başlamıştır. Diğer yerleşimlerde göçmenlerle yerlilerin birlikte yaşadığı düşünülürken, Gazze yakınlarındaki EnBesor’da yerli izine rastlanmaz. En-Besor’un özelliği, su yollarını denetlemeye (Filistin mallarının Delta’ya inmesine) olanak tanıyan coğrafi konumudur (Demand, 2011: 80).



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder